
Hava da serinledi, yaklaşık 21-23 derece aralığında... Ama arasıra bulutlar kapamadığı sürece gayet güzel. Sabahları kaloriferi yakıyorum. Akşamları da artık teknenin güvertesinde oturamıyoruz.

Öğleden sonra da araba ile adanın güney kıyılarını keşfe çıktık. Her taraf dantel gibi koylarla kaplı. Denizin fibi kum ve rengi cam mavisi... Ancak her taraf madenlerle kaplı ve dağlar delik deşik. Birçok koyun önünde gemi yükleme pompaları var ve koyun arkasında tepeler hep kesilerek teraslanmış. Özel mülk olduğu için bu güzel koyların bazılarını da ancak tepeden seyredebiliyoruz. Adanın batısı olduğu gibi dağlık bir arazi ve en yüksek tepesi 750 metreye kadar çıkıyor. Yerleşim hemen hiç yok veya çok fakir evler var. Yollar güneyde de, kuzeyde de batıya doğru gidince toprak yol oluyor. Adanın hemen hemen en güney batısına kadar gittik. Ancak benzinimiz azaldığı için geri dönerek Adhamas’tan benzin aldık ve tekrar Pollonia köyüne gittik. Oradaki marin mağazadan dün aldığım halat kasa aparatlarını daha büyük boyları ile değiştirdim. Gina’nın tavsiye ettiği ve daha köyün girişinde olduğu için aslında tercih etmeyeceğimi sandığımız küçük bir
restoranda Adı galiba Apenemia idi. Mükemmel yemekler yedik. Akşam tekneye dönüp uzun saatler DVD’den Lost dizisinin bir çok bölümünü TV karşısında uyuyup kalıncaya kadar seyrettik.
Cumartesi sabahı da geç kalktık ve saat 10:30 gibi sahilde kahvaltı veren güzel bir kafeye gittik. Dün geceyarısı limana bir yelkenli gelmişti. O sert havada gece vakti denizde ne işleri var diye düşünmüştüm. Kahvaltı sonrası gidip tekneye baktığımda bizim Çeşme’de ve Port Alaçatı evleri önünde bağlı olduğunu gördüğüm ve beğendiğim Beneteau 473 modeli olan KIZ teknesi olduğunu gördüm.
Biz ise bağlı olduğumuz rıhtımda hala tek tekneyiz. Acaba daha fazla mı solugan alıyoruz diyorum ama diğer teknelerde bize yakın sallanıyorlar. Sadece büyük ferryler geldiğinde solugan 1-2 dakikalığına artıyor ama burası en azından o kısımdan kat be kat daha güzel. Bu havada da çapamı da hiç ellemek niyetinde değilim. Sahiplerini tanımasam bile Türkler geldi diye sevinirken bayrağının Bulgaristan olduğunu gördüm. Teknede 3 Bulgar adam vardı. Daha 6-7 ay önce Çeşme’den tekneyi satın almışlar. Adını değil ama limanını Varna olarak
değiştirmişler. Dün bütün gün ve gece 38 knot rüzgarı orsadan alıp Santoriniden buraya gelmişler. Müthiş yordunlardı ve hala teknein kıçı rıhtıma çarpmasın diye uğraşıyorlardı. Tekne bundan böyle Varna’da bağlı kalacakmış. Ne güzel Karadeniz de Yelkencilik artıyor. Rusya, Ukrayna zaten serbestleşmişti ve oldukça denizci insanlar, Romanya ve Bulgaristan artık AB’de, mutlaka standartları hızla
yükselir. Tuna sebebiyle iç bölgelerden de yatlar gelebilir. Karadeniz bölgemize epey faydası olacaktır. Ama görenler bilir
kıyıdaki otoyol Karadeniz’in güzelliğini öyle bozduki, üzülmemek elde değil.

Cumartesi sabahı da geç kalktık ve saat 10:30 gibi sahilde kahvaltı veren güzel bir kafeye gittik. Dün geceyarısı limana bir yelkenli gelmişti. O sert havada gece vakti denizde ne işleri var diye düşünmüştüm. Kahvaltı sonrası gidip tekneye baktığımda bizim Çeşme’de ve Port Alaçatı evleri önünde bağlı olduğunu gördüğüm ve beğendiğim Beneteau 473 modeli olan KIZ teknesi olduğunu gördüm.




Daha sonra araba ile bu sefer de adanın kuzeybatısını keşfe çıktık. Toprak yollar, Issız plajlar, şahane koylar ve yine madenler... Adanın en batısında en olmadık


Akşam Adhamas’a geri dönüp, market alışverişini takiben, teknede usturmaçalara, kovaya ve filikaya yeni aldığım kasa aparatlarını taktım. Çok şık oldu ve oldukça da güçlü görünüyorlar. Yemeğimizi tekrar teknede yedik ve geleneksel olarak gece 01:00’e kadar Lost’u seyre devam. Rüzgar’ın ıslığı ve sallantı altında olmak böylesine heyecanlı bir dizi için herhalde en

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder